12 Tem 2016

SOSYAL MEDYA VE ŞAİR


            Uzun zamandır  sosyal medyanın  şairlere  ettiği  üzerine  bir  yazı  yazmak istiyordum. Kısmet bugüneymiş, çalakalem  bir  şeyler  karalayayım. Gözlemlerimi  madde  madde  sıralayayım:
            1-Facebook  üzerinde  şairler  gruplaşmış. Kimi  kendini  süper  lig  ayarında görüyor. Bu arkadaşlar  zamanında  belli  ödülleri  kendi  aralarında  dolaştırmış, kimi  dergileri  parsellemiş  isimler. Cilalaya  cilalaya  birbirlerini  parlatmışlar. Yandaş  yayınevlerinde (siyasi  anlamda  kullanmıyorum) kitaplarını bastırıp  taşraya  ihraç  etmişler. Taşradaki  hevesliler de  bu  isimleri  yere  göğe  koyamamışlar. Bu  şairler  sosyal  medyada  da  burunları  havada  dolaşmaya  devam ediyor. Çoğunun  yazdıkları  yetenek emarelerinden yoksun oysa.
            2- İkinci  grup  bir  alt  ligde  oynadığını  düşünen  ve  çoğu da  taşrada  yaşayan  şairler. Bazıları içten  içe  gıcık olmalarına  rağmen “yahu  şu  adam  şu  derginin  başında, şu  arkadaş  şu  yayınevinde  at  koşturuyor “  şeklinde  akıl  yürüterek  suya  sabuna  dokunmamaya  çalışıyorlar. Hala  onların  ağırlıkları  altında  eziliyorlar.
            3- Alt  ligden  bazıları  da  umudu  kesip  ipi  koparmış  kimseler. Ödüller  hep  aynı  kişilere  veriliyor  diyerek  isyan  ediyor  bu  arkadaşlar. Bu  da  gösteriyor ki  birçok  ödüle  katılmış, ama  kazanamamışlar. Halbuki  ödülleri  çok fazla  önemsememek  gerekiyor. Gururunuz  biraz  okşanıyor, yeni  şehirler  görüp, yeni insanlar  tanıyorsunuz, o kadar.  Alt ligden şairlerimiz mecburiyetten  parayı  bastırıp  şiir  kitabı  yayınlıyorlar. Bu  nedenle  şair  kökenli  butik  yayınevi sahipleri  bu  işten  nasipleniyor.
            4- Bu arkadaşlar  iki  koli  kitabı  kucaklayıp  eşe  dosta  dağıtıyor  ya da  satıyor, sonra  faceye  şiirler  ekleyerek  bol  beğeni  alıyorlar. Derken “Ulan  benim  mis  gibi  kitabım var. Aha da  bu  kadar  beğenenim  var, benim neyim  eksik”  deyip isyan  bayrağını  açıyorlar.   
            5- Facenin  sanal  ortamı  egoları  pompalıyor. Karşılıklı  olarak  birbirimizi  şişiriyoruz  ve  ondan  sonra  öyle  bir  psikolojiye  giriyoruz  ki  “Kim  ulan  Neruda!”  deme  noktasına  geliyoruz. Ben  genç  bir  şairin  “Nazım  kim  Lan? O siyasetçiydi, ben  şairim!” dediğini  gördüm.  Adam Yaşar Nabi’yi  ve  Kıyı  dergisinin  verdiği  ödülü  alınca  kayışı  kopardı. Babası  büyük  öykücüdür  o  ayrı  mesele.
            6- Bir de  ortada  kalmışlar  var. Ben  bu  gruba  giriyorum  galiba. Ödüller  hep  aynı  kişilere  veriliyor, demiyorum, çünkü  birçok  önemli  ödüle değer bulundum. Para  bastırıp  kitap  yayınlamıyor, ara  ara  bloğuma  şiirlerimi ekliyorum. Kimi  zaman  dergilerde  görünüyorum. Arada  kalmışlığın  bir  göstergesi midir? Kitap yayınlamadığım için midir? Bilmiyorum. Bir  türlü  havaya  giremiyorum. “Ulan şu kadar  ödül  kazandım, şunu  şunu  şunu  yazdım”  diye  postayı  koyamıyorum. Sanırım  benim sorunum da  kendimi  fazla  önemsememek ve asosyallik ( bunu artistlik olarak algılayan da  var  ama  ben  düpedüz  asosyalim). Bu arada  son  iki  yıldır  ülkenin  önemli  öykü  ödüllerini  de  aldığımı  belirtmeliyim. Yani  yalnızca  şiir de  yazmıyorum.(Bakınız Wikipedia)
            7- Hasılı  kelam  fazla  havaya  girmeye  ya da  ezilmeye  gerek  yok. Zaman  gelir geçer,  ölümlüler  kaybolur, koca  yüzyıldan  yalnızca  birkaç  kişi  geriye  kalır. Anın  güzelliğini  yaşayalım. Yazmasak  ne  olur? Millet  ağlaya  ağlaya  yollara  mı  dökülür? Denizi  gören  bir  bahçede  ikindi  vakti  sevdiklerimle  çay  içmeyi  ve  anın  güzelliğini  yaşamayı  tercih  ederim. Bu  hayalimi  gerçekleştirmek  için  uğraşıyorum. Şiirle  mutlu  olunmaz. Hele  büyük  şair  olayım  derdine  düşerek  hiç  mutlu  olunmaz. Facedeki  beğeniler  insanın  yeteneğini  arttırmaz. Karşılık  beklemeden  yazmanın  güzelliğini  yaşamalıyız.


                                                               MURATHAN  ÇARBOĞA

Hiç yorum yok: