Uzun
zamandır sosyal medyanın şairlere
ettiği üzerine bir
yazı yazmak istiyordum. Kısmet
bugüneymiş, çalakalem bir şeyler
karalayayım. Gözlemlerimi madde madde
sıralayayım:
1-Facebook üzerinde
şairler gruplaşmış. Kimi kendini
süper lig ayarında görüyor. Bu arkadaşlar zamanında
belli ödülleri kendi
aralarında dolaştırmış, kimi dergileri
parsellemiş isimler.
Cilalaya cilalaya birbirlerini
parlatmışlar. Yandaş
yayınevlerinde (siyasi
anlamda kullanmıyorum)
kitaplarını bastırıp taşraya ihraç
etmişler. Taşradaki
hevesliler de bu isimleri
yere göğe koyamamışlar. Bu şairler
sosyal medyada da
burunları havada dolaşmaya
devam ediyor. Çoğunun yazdıkları yetenek emarelerinden yoksun oysa.
2-
İkinci grup bir
alt ligde oynadığını
düşünen ve çoğu da
taşrada yaşayan şairler. Bazıları içten içe
gıcık olmalarına rağmen “yahu şu
adam şu derginin
başında, şu arkadaş şu
yayınevinde at koşturuyor “
şeklinde akıl yürüterek
suya sabuna dokunmamaya
çalışıyorlar. Hala onların ağırlıkları
altında eziliyorlar.
3-
Alt ligden bazıları
da umudu kesip
ipi koparmış kimseler. Ödüller hep
aynı kişilere veriliyor
diyerek isyan ediyor
bu arkadaşlar. Bu da
gösteriyor ki birçok ödüle
katılmış, ama kazanamamışlar. Halbuki ödülleri
çok fazla önemsememek gerekiyor. Gururunuz biraz
okşanıyor, yeni şehirler görüp, yeni insanlar tanıyorsunuz, o kadar. Alt ligden şairlerimiz mecburiyetten parayı
bastırıp şiir kitabı
yayınlıyorlar. Bu nedenle şair
kökenli butik yayınevi sahipleri bu
işten nasipleniyor.
4-
Bu arkadaşlar iki koli
kitabı kucaklayıp eşe dosta dağıtıyor
ya da satıyor, sonra faceye
şiirler ekleyerek bol
beğeni alıyorlar. Derken “Ulan benim
mis gibi kitabım var. Aha da bu
kadar beğenenim var, benim neyim eksik”
deyip isyan bayrağını açıyorlar.
5-
Facenin sanal ortamı
egoları pompalıyor.
Karşılıklı olarak birbirimizi
şişiriyoruz ve ondan
sonra öyle bir
psikolojiye giriyoruz ki “Kim ulan
Neruda!” deme noktasına
geliyoruz. Ben genç bir
şairin “Nazım kim Lan? O siyasetçiydi, ben şairim!” dediğini gördüm. Adam Yaşar Nabi’yi ve
Kıyı dergisinin verdiği
ödülü alınca kayışı
kopardı. Babası büyük öykücüdür
o ayrı mesele.
6-
Bir de ortada kalmışlar
var. Ben bu gruba
giriyorum galiba. Ödüller hep
aynı kişilere veriliyor, demiyorum, çünkü birçok
önemli ödüle değer bulundum. Para bastırıp
kitap yayınlamıyor, ara ara bloğuma
şiirlerimi ekliyorum. Kimi zaman
dergilerde görünüyorum.
Arada kalmışlığın bir
göstergesi midir? Kitap yayınlamadığım için midir? Bilmiyorum. Bir türlü
havaya giremiyorum. “Ulan şu
kadar ödül kazandım, şunu şunu
şunu yazdım” diye
postayı koyamıyorum. Sanırım benim sorunum da kendimi
fazla önemsememek ve asosyallik (
bunu artistlik olarak algılayan da var ama
ben düpedüz asosyalim). Bu arada son
iki yıldır ülkenin
önemli öykü ödüllerini
de aldığımı belirtmeliyim. Yani yalnızca
şiir de yazmıyorum.(Bakınız
Wikipedia)
7- Hasılı kelam fazla
havaya girmeye ya da
ezilmeye gerek yok. Zaman
gelir geçer, ölümlüler kaybolur, koca yüzyıldan
yalnızca birkaç kişi
geriye kalır. Anın güzelliğini
yaşayalım. Yazmasak ne olur? Millet
ağlaya ağlaya yollara
mı dökülür? Denizi gören
bir bahçede ikindi
vakti sevdiklerimle çay
içmeyi ve anın
güzelliğini yaşamayı tercih
ederim. Bu hayalimi gerçekleştirmek için
uğraşıyorum. Şiirle mutlu olunmaz. Hele
büyük şair olayım
derdine düşerek hiç
mutlu olunmaz. Facedeki beğeniler
insanın yeteneğini arttırmaz. Karşılık beklemeden
yazmanın güzelliğini yaşamalıyız.
MURATHAN ÇARBOĞA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder